RSS

Seyyah

 
Yorum yapın

Yazan: 09 Nisan 2011 in Genel

 

Selam Sana Ey Nebi!

Kulüp Seyyah Kutlu Doğum Programı

28 Nisan 2010 Çarşamba Saat: 15.30

Yer: Ankara üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yunus Emre Konferans Salonu

 
Yorum yapın

Yazan: 09 Nisan 2011 in Genel

 

Altmış Üç Yaş

Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım

Elemim, bir yüreğim kârı değil, paylaşalım

Ve paylaşmak için yazdım, uyarmak için, uyandırmak için yazdım. Ne içimdeki volkanları söndürebildim,

ne gözümden akan yaşları dindirebildim. Ata yurdu bir bir işgal edilirken, namusumuz ayaklar altında çiğnenirken, bülbüllerin bile figan ettiği günde ben nasıl susabilirdim?

Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin

Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül nedir derdin?

O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun

Cihanın yurdu çiğnense çiğnenmez senin yurdun…

Diye haykırdım. Bülbüller susmalı ben ağlamalıyım. Matem benim hakkımdı…

Read the rest of this entry »

 
Yorum yapın

Yazan: 06 Ağustos 2010 in EDEBİYAT, ŞİİR

 

Etiketler: , , ,

Hasret Nağmeleri – İsa Güceyüz

Ya geride bıraktıklarım incitiyor kalbimi,

Ya da geri getiremeyeceğim şeyler.

Bırakmışım kendimi yalnızlığın kollarına.

Ya karanlık alacak beni içine ya ben onu tutsak edeceğim.

Bilseydim bir gün bu kadar acı çekeceğimi,

Parçalardım beni tutsak eden sinemi.

Bilemezdim mutluluk kadar uzak bir şehirde,

Kalbimden hasret nağmeleri döküleceğini. Read the rest of this entry »

 
Yorum yapın

Yazan: 06 Ağustos 2010 in EDEBİYAT, ŞİİR

 

Etiketler: , , , ,

Kamil İman Sahipleri Kurtulacaktır – Mehmet Sürmeli

Kelime olarak iman, bir şeyi kalben tasdik etmektir. Dinî terim olarak ise; iman edilecek hususları kalben tasdik edip bu tasdiki dille ikrar etmektir.[1] Kalbin ve ruhun doyuma ulaşıp korkunun yok olmasıdır. Hz. Peygamberin getirmiş olduğu dine bağlanmaya iman dendiği gibi, kişinin, mutlak tasdikle Hakk’a boyun eğmesidir. Hakk’a teslimiyette üç şeyin bir araya gelmesi gerekir: Kalben bağlanma, dil ile ikrar ve azalarla amel etmek.[2] İmanda şüphenin olmaması esastır.[3] Daha geniş anlamıyla iman, Allah’ın (c.) varlığına ve birliğine kalben teslimiyet, gereğinde bu teslimiyeti dille ifade etmektir. İnancında samimiyetinin bir tecellisi ve Allah Teala ile her an iletişim içerisinde olduğunun göstergesi olarak da hayatına “din”le anlam vermektir. Hayatına ilahi emirlerle anlam veren bir kişi her türlü korkudan emin olduğu gibi başkalarına da emniyet ve güven telkin eder.[4] İmanın mutlak tasdik ve hayata vahiyle anlam verme boyutları Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Gerçek mü’minler, Allah’a ve Rasulüne iman eden; bu imanlarında şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenlerdir. İşte imanlarında sadık olanlar onlardır.[5]

Allah’a gerçek anlamda iman edenler, O’nun varlığı ve birliği; hüküm koyması, emir ve yasaklarına itaat konularında bir ayrım gözetmezler. İman ettik dedikten sonra amel etmemenin bir çelişki olduğunu bilirler. Allah Rasulü bu konuya şu buyruğuyla açıklık getirmiştir: “İmansız amel, amelsiz iman makbul değildir.[6] İman etmeden amel etmek nifak; amelsiz iman da fasıklıktır.[7] Hz. Peygamber, imandan sonra hemen amellerin fazileti üzerinde durmuş ve mü’minleri, dini emirleri yerine getirmeye teşvik etmiştir.[8] Birçok İslam bilgini de, farzları mükemmel bir şekilde yerine getiren bir kimsenin kelime-i tevhidin hakkını eda ettiğini belirtmişlerdir.[9] Onlara göre kelime-i tevhidin dört rüknü vardır. Bunlar, Allah’ın (c.) emirlerine uyma, yasaklarından sakınma, Allah’ın (c.) verdikleriyle yetinme ve O’ndan gelen her şeye razı olmadır.[10] Allah’ın varlığını kabul edip de emir ve yasakları konusunda O’na tabi olmamak, hayata vahiy dışı şeylerle anlam vermek, imanda samimiyetsizliktir. İlahi otoriteyi parçalamak suretiyle şirke düşmektir. Read the rest of this entry »

 
Yorum yapın

Yazan: 04 Ağustos 2010 in TEFSİR, İSLAM HUKUKU

 

Etiketler: , , ,

Üstad’ın Vasiyetindeki Gençlik – Hatice Özkan

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…

Zamana ve mekâna hükmeden gücün Sahibine teslim olarak; “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!” şuurunda bir gençlik…

Eskilerin ‘’zamane gençliği işte!’’ diye başlayan eleştiri dolu cümlelerinin hedefi olmayan, emanet bilincine sahip bir gençlik…

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün ‘dikey’leri ‘yatay’ hale getirecek bir çığlık kopararak ‘Mukaddes emaneti ne yaptınız?’ diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik… Mukaddes emaneti süslü kapların içine koyup, ara sıra tozunu aldığımız raflarda muhafaza ediyoruz cevabına karşılık onu kalbinin raflarında muhafaza edip, gönüllere nakşedecek günü bekleyen bir gençlik…

Gerçek adaleti Hakk’a inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik… İnandıkları şekilde yaşayabilme uğruna her şeylerini terk etmiş Ashab-ı Kehf gençleri gibi Hakk’ı haykırmaktan korkmayan, cesur, imanlı bir gençlik…

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik… Davası uğruna Medine’ye hicret eden, Habibullah’ı kendisine örnek alan genç dava adamı Mus’ab’ın şahsında bir gençlik…

Batı medeniyetine değil de, sahabe nesline; Mus’ab b. Umeyr’e, en Sevgilinin sevdiği Hz.Hatice’ye, Hz.Aişe’ye, Hz.Fatıma’ya benzeme çabasına giren, Hubeyb gibi Resulullah’a içten selam gönderen bir gençlik…

Müslümanlara yapılan zulüm karşısında sessiz kalmayıp, Müslüman kardeşine her yönden destek veren, dua eden “Kim var?” diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert “Ben varım!” cevabını verici, her ferdi “Benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik… “Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir!” ikazını düşünüp ölümü tefekkür ederek dünya hayatına aldanmayıp insan ömrünün en verimli çağı olan gençliğini hayırlarla dolduran, Allah’a kulluk gayretinde olan bir gençlik…

Garbın çelik zırhına karşı takva zırhına bürünmüş, ilim silahlarıyla kuşanmış, bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, fuhuş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hâsılı güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik…

Bulunduğu her ortamda sahip olduğu İslami kimliği güvenle ve gururla taşıyacak, bu sorumluluğu önemseyecek bir gençlik ki Üstad’ın deyimiyle gerçek Müslümanlığın ‘’nasıl’’ını ve ‘’ne idüğü’’nü her haliyle gösterecek bir gençlik… Hem şeklen hem manen müslümanlık alametlerini üzerinde taşıyan, kimlik müslümanı olmayıp her an “İslam’ı doğru temsil edebiliyor muyum?” sorusunu kendisine içtenlikle sorabilen bir gençlik…

Gençliğini Allah’a itaat yolunda geçirerek, en yüce Sevgi’ye, Rahman’ın sevgisine layık olacak tövbekâr bir gençlik… Bu sevgiye layık olabilmek için de Üstad’ın Hitabesinde önerdiği tek cümleyle, Allah’ın kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisi’nin fezayı bütün yıldızlarıyla manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak ve O’ndan başka hiçbir tutanak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine layık bir muameleye tabi tutacak bir gençlik…

‘’İbadetin en faziletlisi ilim talep etmek, ilim öğrenmeye gayret etmektir.’’ hadisini kendisine düstur edinmiş, ilmi doyumsuzluk çeken, bilgi yağmuruyla ıslanmayı isteyen bir gençlik…

Sadece kendini düşünmeyip, ‘’İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men’ eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran-104) ayeti kerimesince çaresizlik, anlamsızlık, boşluk içinde kıvranan genç arkadaşlarını kurtarma isteği taşıyan bir gençlik…

Ey Genç İnsan!

Kıyamet günü Allah-u Teâlâ, gençliğini nerede ve nasıl harcadığını soracak! Güzel cevap vermek istiyorsan Üstad’ın vasiyetine kulak ver!

Ey Üstad!

Yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a hamd etme makamındayım, diyorsun. Fatih’in Nesli, dava taşını gediğine koyacak ve vasiyetine uyacak! Allah’ın selamı üzerine olsun!

Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes!

Ey kahpe rüzgar, artık ne yandan esersen es!


 
1 Yorum

Yazan: 04 Ağustos 2010 in EDEBİYAT

 

Etiketler: , , , ,